18 Mayıs 2011 Çarşamba

AYSEGÜL SÖNMEZ


     Gurup arkadaslarım ve ben elestırmen olarak sectııgımız aysegul sonmezle olan roportajımdan bahsetmek ıstıyorum bu sunumda sanatcımızın sanat hayatından ve egıtımınden bahsedıcem ..
     Ayşegül sönmez 1975 doğumlu gazeteci, sanat eleştirmeni, AICA uluslar arası sanat eleştirmenleri derneği başkanı ve sanat felsefe dalında Kyoto üyesi çağdaş sanat dersi veren bir öğretim görevlisidir. Sönmez, sanatsal manada yazı yazmaya 17 yaşında başlar  
İlk olarak Duygu Asena’yla çalışmaya başlar. Bu sayede de gazetecilik tekniğini ilerletmek için iyi bir fırsat yakalar. Duygu Asena’yla aralarındaki uzlaşma sırasında feminizm ile tam olarak o zaman tanışır. Ve o dönemin (1996-1997) özel bir dergisi olan “kim” ve ardından “kadınca” dergilerinde yazmaya devam eder. Bunun ardından düzenli olarak Güzel sanatlar dergisinde yazmaya devam eder. Yazarlık hayatının başlangıcında Duygu Asena çok önemli bir isim olmuştur. Asenanın desteklerinden bolca yararlanır
“negatif dergisinde” ekibin içinde bulunur. Güzel sanatlar için ayrılmış sayfalarla ilgilenir.  Derginin konularının içeriğiyse yaşam kültür üzerine derleniyordur 
 Sanatsal anlamda ilk örnek dergi bu dergidir. Popüler kültür ile sanatçılar arasında bağ kuruyordur, derginin kapanmasından sonra milliyet sanatta yazmaya başlar. Böylece daha geniş kitlelere seslenme fırsatını yakalar
       Ayşegül Sönmez’in akademi hayatı şöyle başlar; Marmara GSF’ye   (1999-2000) girer ve sanat tarihi dersini bilinçli bir şekilde özellikle seçmez. Ona göre sanat tarihi çağ’a cevap veremiyordur. Oda statikolmamak adına kendisine neyin daha yararlı olabileceğini sorar ve sağlam bir düşünceyle resim eğitimi almaya  karar  verir.Resim eğitimi üzerinden teori yazısını sürdürmeye devam eder.Ardından Marmara GSF’ye  yüksek lisans başvurusunda bulunur. Hüsamettin Koçam’ın öğrencisi olur ve Mürteza Fidan’ın atölyesinden mezun olur
Yüksek lisans eğitimi alırken Hüsamattin Koçam’la tez çalışması yapıyor. Tez konusu “ modernizme karşı moderndir.”  Tezin içeriği modernizme karşı modern başlığı altında       1908-1954 yılları arasında Türkiye’nin kültürel modernleşmesinin plastik sanatlar alanındaki etkileri arasında yorumlar getiriyor. Şu sırada hala aynı fakültede doktora eğitimi alıyor ve tez aşamasındadır.
       Sönmez sanat eleştirmenliği yaparken popüler kültürden bolca beslendiğini kliplerden,sinemadan ve öğrencileriyle sergi gezmenin oldukça yararlı ve besleyici olduğunu ,edebiyattan  özelikle fazladan yararlanıyor bunun yanında müzikle ilgilendiğini ve son 1 kaç yılda klasik çağdaş müziği dinlemeyi tercih ettiğini bununla ruhunu beslediğini söylüyor,,
Ayşegül Sönmez projelerinde sanatla sivil toplumu bağdaşlaştırmak amacıyla kadın sanatçılarla ilgileniyor. Örneğin pera müzesinde, Akbank galerisinde performans söyleşileri yapıyor. Projelerini ve performanslarının niteliğini şöyle değerlendiriyor;  “ben Duygu Asen nın mirasçısı olarak kendimi görüyorum. Bu sebepten dolayı da kadın sanatçılarla özel olarak ilgileniyor, Türkiyenin sembolik kadın sanatçılarıyla canlı söyleşiler yapıyorum.  Bütün bunların yanında namus oyunları festivalinde çalışıyor. Orda da performans söyleşileri yapıyor.














Ayşegül Sönmezin “haksız tahrik” adlı bir sergi  kitabı vardır. Kitabın içeriği şöyledir; kadınlar tarafından yapılan sanat ile cinsiyet olguları arasında mutlaka bir ilişki varmıdır? Feminist sanatçılar tanım gereği feminist sanat yaparlarmı? Feminist olduğunu inkar eden yada bu konuda suskun kalan bir kadının sanatı feminist sanat sayılabilirmi? Peki erkek sanatçılar feminist sanat üretebilirler mi? Psiko-analitik anlamıyla cinsel farklılığın işleyişini araştıran sanat feminist sanata girer mi? Gibi sorurlarla başlayıp devam eden düşüncelerin açıklandığı bu kitapta çeşit çeşit feminist kavramlar manzaralaştırılmıştır. Herbiri ataerki bir kültürde kadın olmanın anlamına ilişkin samimi ve sahici cümleler içeriyor.bu cümleler kadın olma koşulları ve deneyimini vurguladıkları kadar cinsiyetin aynı zamanda toplumsal bir inşadan ibaret olduğunu deşifre ediyor  


 Sanatcıyla yapmıs oldugumuz roporajda merak etttıgım bazı konular vardı fakat vaktımızın kısa olmasından dolayı ve sorularımızın cok olmasından dolayı sadece en cok merak ettıgı bı konuda bı soruyu yoneletım kendısıne ve verıdgı yanıtta meraklarımı gıdermede yeterlı oldu sayılır sorum su sekılde...

 Günümüzde sanatın kültür, reklam endüstrilerinin malzemesi haline getirilişinden sanat eleştirisi nasıl etkilenmektedir?
Günümüzde sanatçı kendisini yalnız hissediyor. Çünkü piyasa çok acımasız. Değerleri çok vahşi. Ve sanatçının piyasayla işi olmaz çünkü onlar kültür emekçisidir. Ve bu bağlamda piyasa değerleriyle kaynaşma gibi bir durumu söz konusu olamaz. Sanatçı çatışmayı esas almalıdır. Çünkü çatışma esastır, diranç alanı yaratmak esastır. Bir sanatçının,  bir yazarın görevide budur. Piyasa kendi değerlerini dayatmaya çalışır. Zaten dadaizmde bu yüzden çıkmıştır. Adorno şöyle söylüyor; sanatın metalaşma sürecindeyiz. Sanatın metalaşma sürecinde metalaşmış bir şey ürettiğimizde bunun bilincinde dahi olsak yinede bunun yanında direnç alanları oluşturmak mümkün. Piyasa değerlerinin sanatçının üretimlerini belirlediği bir gerçek ama bu gerçeğin karşısında teslimiyetçi olmamalı direnç alanları yaratmaya çalışmalıyız.